18 Mayıs 2015 Pazartesi

AZİZLİ KÖYÜ

AZİZLİ KÖYÜ
17.05.2015
Yozgat Doğa Gezginleri ekibinin bu haftaki etkinliği, Yozgat şehir merkezine 8 km uzaklıkta bulunan Azizli Köyü’ne gerçekleşti. Azizli Köyü, Yozgat merkeze bağlı olan en yakın köylerden bir tanesidir. İl merkezine yakınlığının yanında Bozok Üniversitesi Kampüsü’ne olan uzaklığı ise 1.5-2 km civarındadır. Daha önce yapılan program gereğince ekibimiz saat 09:00’da Çapanoğlu Camii önünde toplandı. Taha Hocamızın arabası ile Bozok Üniversitesi Kampüsü’ne ulaşıldıktan ve aracın Fen Edebiyat Fakültesi parkına bırakılmasından sonra bu gezimizin ilk adımlarını atmaya başladık. Kampüs kapısından çıktıktan sonra sol taraftaki Kız Öğrenci Yurdu’nun yanından geçerek Boğazlıyan yolunu kısa bir süre takip ettik. Ardından ana yolu terk ederek sağa doğru saptık ve çoğu köyün kaderi olan toprak yol çilesinin en azından bu köy için geçerli olmadığını gördük. Kısmen mıcırlı olan yoldan ilerleyerek bir müddet sonra köye ulaştık. Köyün girişinde yolun sağ ve sol tarafında olmak üzere bir mezarlık ile karşılaştık. Ardından köyün içerisine dahil olduğumuzda herhalde daha uyuyor olacaklar tarzında kendi aramızda konuşur iken köyün imamı Bekir Bey bizleri fark etti ve hemen yanımıza geldi. Beraberinde oğlu Said Efe ve sürekli gülümseyen tatlı yeğeni de bulunuyordu. Bekir Bey ile bir süre sohbet ettikten sonra köyün içerisinden geçerek yanımızda getirdiğimiz kahvaltılıklarımızı yiyeceğimiz alana doğru yola koyulduk. Arkadan Bekir Beyin ………..’dan benim ilahileri dinleyin sesi işitiliyordu. Konak yerimiz olan çeşmeye yaklaşır iken 3 dönümlük bir arazide, içerisinde meyve ağaçlarının olduğu güzel bir bağ evinin sahibi olan İlyas Bey çitlerin ardından bizleri selamladı. Yanına yaklaştığımızda hafta sonları ailesiyle birlikte buraya gelerek dinlenme fırsatı bulduğunu bizlere aktardı. Yeşillikler içerisindeki çeşme yanına vardığımızda mutad olduğu üzere Qiyas hocamız hemen semaver hazırlıklarına başladı. Sıcak havada bulduğumuz gölgeliğe sevinirken birazda hayvanların yaşam alanlarını daralttığımızı fark ettik. Belki de yabancı olduğumuzu anlayan köyün ineklerinin merakını cezbetmiştik..! Kahvaltımızı yaparken bizi ara ara ziyaret etmekten geri durmayan ineklerden başka hayvanlarında bize yaklaşmakta olduklarına şahit olduk. Bunlar arasında başlangıçta bizleri tedirgin eden ancak kuyruklarını ısrarla sallayıp içimize su serpen çoban köpeklerini evvela zikretmeliyiz. Bundan başka koyunlar, analarının ayaklarının yanından ayrılmayan yavrular ve çobanların ata tercih ettikleri eşekler… Kısa sürelide olsa bir leyleğin dinlemek için indiğine tanık olsak da bizleri hoş karşılayan köpeklerin hemen hepsinin onun peşinden koşmalarının akabinde tekrardan havalandığı gördük. Sohbet eşliğinde geçen kahvaltımızın sonlarında çobanlarda yanımıza geldiler. Yüzlerinden tertemiz Anadolu insanları oldukları anlaşılan Mehmet ve Celal Bey ikram ettiğimiz çayları içerlerken bizlerde onlara en çok merak edilen soruları yönelttik. Onlar, köyler de 3-5 bin TL maaş için bile çalışacak çoban bulunamadığı şeklindeki yaygın görüşün en azından bu bölge için geçerli olmadığını söylediler. Ardından mesleğin zorluklarından dem vurdular ancak hırsızlık yapıp yüzü kızarmayan insanların olduğu bu dünya da, Celal Bey güneşten kızarmış yüzünü örten şapkayı kaldırarak, yine de bu peygamber mesleğinin ne kadar onurlu bir yanının olduğunu türlü örneklerle bizlere tekrardan hatırlattı. Onlara veda ederken ekmek ve peynir ile beslediğimiz köpeklerden bir tanesinin tercih yapmakta zorlandığını fark ettik. O, bir arkasına bir bize baktı ve uzun bir süre bizimle geldikten sonra ağaçların arasında istirahate çekildi. Dönüş yolunun uzaktan görünen kampüsten de anlaşılacağı üzere daha kısa süreceği belli idi. Ancak biz araçların takip ettikleri yoldan giderek en azından bu en kısa süreli gezimizi azda olsa uzatmayı tercih ettik ve kampüs içerisindeki Erkek Öğrenci Yurdu’nun hizasında bulunan fabrikanın yanındaki yoldan ana yola ulaştık. Şehre dönmek üzere aracın yanına ulaştığımızda saat 14:00 olsa da, bu en kısa süren gezide dahi epey yürüdüğümüzü anladık. Zira telefonlardaki adımsayarlar 17 bin adıma işaret ediyordu.
İşbu yazı, İstiklal Madalyası sahibi ancak doğaya olan aşkından ötürü Manisa Tarzanı lakabıyla maruf Ahmet Bedevi’nin (ö. 1963)  Yozgat’taki temsilcisi olan şahsın (Murat Tural) kaleminden çıkmıştır. Daha yeşil bir doğa temennisi ve bir sonraki gezide buluşmak dileği ile…